Devlet içindeki devletin içindeki devlet

08.01.2014 Vatan

Dün iki yazar birden Star’da Fehmi Koru, Hürriyet’te Akif Beki 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının ardında Fethullah Gülen cemaati değil de onun içinde yuvalanmış ayrı bir “paralel yapı”nın bulunma ihtimaline dikkat çektiler.
Koru “Bir kuşkumuz var” (http://haber.stargazete.com/yazar/bir-kuskumuz-var/yazi-825948) başlıklı yazısında “Acaba bildiğimiz Câmia içerisinde başına buyruk başka bir Câmia mı var? Uzatıldığını işitir işitmez dostluk elini havada bırakmak için harekete geçenler o ‘paralel yapı’dan olmasın?” diye sordu.
Beki de “Bir ‘paralel cemaat’ de mi var?” (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25513485.asp), başlıklı yazısında “Emir komuta zincirleri devlette olmayan memurların kendi aralarında çeteleşmesine ‘devlet içinde devlet’ deniyor... Direktif ya da işaret aldıkları merkez Cemaat’in manevi otoritesi olmayan mensupların örgütlü faaliyetlerine de ‘Cemaat içinde cemaat’ tabiri yakışır o halde. Aynı olgunun biri devlete, diğeri Cemaat’e bakan iki ayrı yüzü bunlar. Birini tasfiye etmek hükümetin boynuna borçsa diğerini zapturapt altına almak da Cemaat’in vazifesi” dedi.

“Paralelin paraleli”

Hükümeti ve Başbakan’ı doğrudan rahatsız eden soruşturmaların ardında kimin olduğu sorusuna genellikle iki cevap veriliyordu. Cemaat çevreleri, malum, bunlarla hiçbir şekilde alakaları olmadığını söylüyor, ama sonuna kadar da destek veriyorlar. Hükümete yakın kişilerse bunların Cemaat’e bağlı “paralel devlet” yapılanması tarafından, dış güçlerle işbirliği halinde kotarıldığına inanıyorlar. Koru ve Beki’nin yaklaşımları bu açıdan bir ortayol: “Evet, olayın ardında bir şekilde Cemaat var ancak Gülen başta olmak üzere Cemaat’in asli unsurlarının bunlardan haberi ve bunlara onayı yok.”
Her iki yazar da iddialarına, Fethullah Gülen’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı (ve Koru’nun bizzat elden ilettiği) mektuba hakim olan uzlaşmacı/ılımlı üslupla, 3-4 gün sonra patlak veren ve doğrudan Başbakan Erdoğan’ı hedef aldığı anlaşılan ikinci rüşvet/yolsuzluk operasyonun şiddeti arasındaki uyuşmazlığı kanıt olarak gösteriyorlar.
Katılmıyorum. Öncelikle, mektubun dilinin Koru ve Beki’nin tarif ettiği kadar ılımlı ve uzlaşmacı olduğunu düşünmüyorum. Bana göre Gülen’in talepleri (dershanelere dokunulmaması, memur kıyımı yapılmaması, Cemaat’e yönelik kara propagandanın durdurulması) son derece somutken, kendisinin vaatleri (taraftarlarına itidal tavsiye etmek) daha çok soyuttu.

“Gülen iyi, çevresi kötü”

Dolayısıyla bu mektuptan hareketle bir barış, hatta ateşkes inşası bile hayli zordu. Nitekim daha üzerinden hafta geçmeden 25 Aralık operasyonu yaşandı. Bu noktada ikinci itirazıma gelecek olursak; hükümete yönelik bu sert darbenin, Cemaat içindeki “paralel” bir yapının, Gülen’den habersiz ama Cemaat’in imkanlarını kullanarak gerçekleştirilmiş olma ihtimaline hiçbir şekilde itibar etmiyorum.
Kasım ayı ortasında yazdığım “Yoksa Gülen iyi ama çevresi kötü mü?” (Yoksa “Gülen iyi, çevresi kötü” mü?) başlıklı yazıdaki şu cümleyi bugün tekrarlamakta hiçbir sakınca yok: Nasıl AKP hükümetinde stratejik adımların Başbakan Erdoğan’dan habersiz, hele ona rağmen atılması imkânsızsa cemaatin içinden herhangi birilerinin Gülen’den bağımsız, hatta özerk bir şekilde hükümete meydan okuması da söz konusu olamaz.
Eğer böyle bir ihtimal olsa, Gülen daha 7 Şubat 2012’deki MİT krizinin ardından çok açık ve net bir tutum alır, bunca yıl büyük bir özen, dikkat ve meşakkatle bugünlere getirmiş olduğu hareketini riske atan kişileri saptar, gerekirse hükümetten de yardım ister ve onları kapının önüne koyardı.
İlginçtir, Cemaat’in içinde kendi kafasına göre hareket eden (ve muhtemelen birtakım uluslararası güç odaklarıyla koordineli çalışan) ayrı bir cemaat bulunduğu önermesi, bu camiaya bağlı kişiler tarafından da “Cemaat’i parçalama” taktiği olarak görülüp eleştiriliyor.
Sonuç olarak “Gülen iyi, ama çevresi kötü“ gibi bir akıl yürütmeyle devlet içindeki devletin içinde bir başka devlet arayarak gidilebilecek fazla bir yol olduğunu hiç düşünmüyorum.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
23.04.2024 Rıfat Bali ile söyleşi: Musa’nın evlâdı Cumhuriyet’in yurttaşı
22.04.2024 Murat Somer ile söyleşi: CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti?
21.04.2024 Erdoğan özeleştiri yapabilir veya yakın çevresinden, “Kral çıplak“ diyecek birileri çıkabilir mi?
19.04.2024 Haftaya Bakış (210): Istakozdan Rolex’e – Beklenen Erdoğan ve Özel görüşmesi
17.04.2024 Murat Ağırel ile söyleşi: Türkiye nasıl kara para aklama cenneti haline geldi?
14.04.2024 Kim Erdoğan ile müttefik olmak ister?
12.04.2024 AK Parti “yok hükmünde”, çünkü…
11.04.2024 Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi – 31 Mart değerlendirmesi: Köftecilerin gazabı
10.04.2024 Ali Yaycıoğlu ile söyleşi: Erdoğan yorgunu Türkiye’de açılan kapı ve riskler
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı